Merhabalar.
22 Haziran 1994 doğumluyum. Ermenistan’da Nor Haçın isminde küçük bir kasabada büyüdüm.
Dünyaya tercümanlık misyonuyla geldiğime inanıyorum. 🙂
Her şey daha birinci yaşım dolmadan başladı:
Anlatılanlara göre Hedik’te[1] kitap almışım. Bugün, aldığım kitabın sözlük olduğuna neredeyse eminim, çünkü minnacik bir çocuğun önüne koyulabilecek evimizdeki en küçük kitap Rusça-Almanca cep sözlüğüydü.
Konuşmayı öğrenirken bebekçeyle normal Ermeniceyi paralel olarak geliştirmiş ve bana soru soranlara da cevaplarımı bebekçe-Ermenice olarak iki dilde beraber vermişim. Misal, dilim yeni açıldığı zaman millet ayaklarımı göstererek, “Ani, bu nedir?” diye sorduğunda, “Toto – ayaktır.”[2] diyormuşum. Ellerimi gösterip “Bu nedir?” diye sorduğunda, “Tato – ellerdir”[3]; çantayı gösterdiklerinde “Suka – çantadır.”[4]
Annem bana küçük yaşta İngilizce öğretmeye başladı. Rusçayı zaten televizyon kanallarından ve çizgi filmlerinden öğreniyordum. Dil bilgilerimi ve özellikle tercumanlık yeteneklerimi bilinçli olmasa da hep kullandım. Konuşmaya başladıktan sonra uzun süre insanlarla vedalaşırken 3 dilde vedalaşmışım:
– Paka – guday – dasmdani![5]
3 yaşımda babam bana satranç oynamayı öğretti. Hatta gözü bağlı satranç deneyimlerine de o yaşta başladım[6].
Okula başlamadan önce 1,5-2 seneliğine Karabağ’a – Martuni’deki anneannemin ve teyzelerimin yanına gönderildim. Oradayken Karabağ şivesini öğrendim ve bugüne kadar da hatasız ve aksansız konuşmaya devam ediyorum.
Okul öncesi ve okulun ilk yıllarında evde ve misafirliğe gittiğimde duvar halısı ya da perde önüne geçip uzun-uzun “İspanyolca” hava durumu sunardım. Kimsenin anlamadığı uyduruk bu dilin adının neden “İspanyolca” olduğu henüz muamma.
2000 yılında okula başladım[7]. Çok başarılı bir öğrenciydim, ama okula gitmeyi, zorunlu olan her şey gibi, hiç sevmedim. Okulda en çok Ermeni dili ve edebiyatı öğretmenimi seviyordum. Öğretmenim sayesinde Ermeni dili dersine yönelik sevgim bütün sınırları aştı. Ama bu sevgi Ermeniceye yönelik basit bir ilgi değil, dilbilgisine yönelik bir tutkuydu.
Küçük yaşta 5 sene kadar dans okuluna gittim. Dans etmeyi çok seviyordum; fakat dansçı olmak… ı-ıh…
Müzik okuluna gittim ve keman bölümünden mezun oldum. Gerçi piyano derslerinde çok daha başarılıydım, ama hayatta müzisyen olamayacağımı, sanattan uzak olduğumu seziyordum.
Yıllarca profesyonel olarak satrançla uğraştım. Ama satranç hiçbir zaman benim için bir amaç olmadı. Satrancın yazılan ve yazılmayan kurallarını seviyordum. Hocamın verdiği satranç nasihatlarına bayılıyor, onları aynen hayata aktarıp uyguluyordum. Ama satranç oyuncusu olmayacağımın da farkındaydım.
Dilbilimi çok seviyordum, fakat o yıllarda daha fazla önemsediğim şeyler vardı: “vatanı milleti kurtarmak, Ararat’ı geri getirmek” gibi.[8]
Okulun son döneminde listelerden Ermenistan’daki bütün üniversite ve fakülteleri incelemeye başladım. Erivan Devlet Üniversitesi – Doğu Bilimleri Fakültesi – Türkoloji Bölümü… “Türkoloji mi?” Kalbim birden hızlı çarpmaya başladı. Aradığım bölümü bulduğumu anladım. Evet! 15 yaşındaki küçük hanım yeteneklerinin, ilgi alanlarının ve siyasi hedeflerinin uyuştuğu ideal mesleği bulmuştu.
2010’da YDÜ Doğu Bilimleri Fakültesi Türkoloji Bölümünde üniversite hayatıma başladım. 2014’te lisans programından (20 üzerinden 19,42 not ortalamasıyla), 2016’da ise Yüksek Lisans programından (20 üzerinden 19,76 not ortalamasıyla) mezun oldum.
Yıllar içinde bilgi birikimim arttıkça düşüncelerim de defalarca değişti. Eski düşünce kalıplarımın parçalanmasıyla hayatıma yön veren çizgiler de önemli ölçüde farklılaştı.
Öğrenciliğimin son yıllarından itibaren freelance çevirmen olarak çeviri işine başladım. Çalışmalarım zamanla daha iyi işler çıkarmamı sağladı. Sözlü çeviri süreci müthiş bir heyecan yaşatıyordu. Hemen o anda karar vermek zorundaydın ve hata yapma lüksün yoktu. Yazılı çeviri ise sabır, devamlı araştırma, kusursuz bir teknik ve dil estetiğine dikkat gerektiriyordu. İşimi sevdim. Çeviri işi aldığımda her defasında kalbim aynı listede ilk defa Türkoloji’yi gördüğüm günkü gibi çarpıyor, çeviri işi bittiğinde ise başka hiçbir işten almadığım hazzı alıyordum.
Tercümelerim birbiriyle alakasız, birbirinden habersiz dünyaları birbirine bağlıyordu. Buna bir misyon denemez miydi?
Daha önce Türkiye’nin doğusunda gezmiştim, fakat Türkçemi geliştirmek ve kafamdaki soruların cevabını bulmak için bir proje kapsamında İstanbul’a gidip 1-2 yıl orada yaşamayı düşünüyordum.
Rabb niyetimi fazlasıyla hoş görmüş olmalı ki bana proje değil, çifte vatandaş bir eş gönderip: “Git ve istediğin yerde istediğin kadar kal!” dedi. Böylece 2016 Haziran ayından bu yana her iki ülkeye istediğim zaman gidip istediğim kadar kalabiliyorum.
Misyonumu başarıyla devam ettirebilme gayesiyle, her türlü yerel ve uluslararası projede görev almayı bekliyorum.
Devamı gelecek…
[1] Hedik, buğday tanelerinin nohut ile birlikte haşlanması ve süzülmesi ile hazırlanan bir yemektir. Hedik dökme töreni çocuğun ilk dişleri çıkmaya başladığı zaman yapılan bir törendir. Çocuk giydirilip süslenir, etrafına bir örtü yayılır. Örtünün üzerine çeşitli eşyalar dizilir (saat, makas, para, altın, kalem, kitap vs). Hedik dökme esnasında çocuk hangi eşyayı eline alırsa ilerde onunla ilgili bir mesleği seçeceğine inanılır. Kaynak: http://toplumvetarih.blogcu.com/dis-hedigi-hedik-dokme-toreni/1432474
[2] “Toto” bebek dilinde “ayak” demektir.
[3] “Tato” bebek dilinde “el” demektir.
[4] “Suka”, Ermenice halk ağzında çok yaygın olan Rusça “sumka” (çanta) kelimesinin bebekleştirilmiş versiyonudur.
[5] “Paka”, aslında Rusça olsa da, Ermenistanda “bye-bye”ın karşılığıdır, onu Ermenice olarak var sayalım. “Guday” derken anlaşıldığı gibi İngilizce “goodbye”ı kastetmişim. “Dasmdani” derken ise Rusça “dosvidaniya” (görüşmek üzere) demeye çalışmışım.
[6] Söylediklerimin kanıtı olarak bu videoyu seyredebilirsiniz.
[7] Ermenistan’da o dönemde ilkokul-ortaokul-lise sistemi yoktu. Sovyetler dönemindeki 10 yıllık eğitim sistemi vardı, 10 yıllık okul bittikten sonra üniversite hayatı başlıyordu.
[8] “Ararat’ı geri getirmek”, başta kutsal Ararat (Ağrı) dağı olmak üzere, tarihi Ermenistan topraklarını günümüz Ermenistan devletinin sınırlarının içerisine alma hayalini ifade eden, Ermeni milliyetçi çevrelerde en yaygın görülen söylemlerden biridir .